Gençlik

Özerk-Demokratik Üniversite Mücadelesi Bağımsızlık-Sosyalizm Mücadelesinin Bir Parçasıdır (*)

 

(*Bu yazı ilk defa Şubat 1999 tarihli Devrimci Çözüm Dergisi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.)

 

Ülkemizdeki üniversiteleri ve üniversitelerdeki eğitim sistemini ve bu sistemde yetiştirilen yükseköğrenim gençliğinin durumunu kısaca değerlendirdiğimizde, karşımıza çıkan tablo şudur;

 

“Sosyal devlet” anlayışının bir ürünü olarak karşılıksız verilen eğitim hizmetleri, İMF ve DB’larının bizim gibi sömürge ülkelerde yapısal uyum programları bünyesinde oluşturdukları, özelleştirme politikaları sonucu, sermayeye yeni bir pazar, yeni bir sektör olarak sunulan üniversitelerimizde yoksul emekçi halkımızın çocuklarının okuyamayacağı, paralı bir kurum haline dönüşmüştür.

 

Eğitime katkı payı adı altında alınan harçların ödenemez boyutta yüksek meblağlarda olması ve her yıl bakanlar kurulunun aldığı kararlarla ülkedeki enflasyon oranına uygun bir biçimde zam yapılması sonucu, emekçi halkın çocukları tarafından ödenemez ve yüksekokullarda okuyamaz, duruma gelmişlerdir.

 

Özcesi, sözde devlet okulları niteliğinde olan üniversiteler, tam bir ticarethane konumuna gelmişlerdir. Felsefesi ‘”parası olan okusun parası olan bitirsin” olan devletin, anayasasındaki “eğitimde eşitlik ve herkese fırsat” ilkesi de bu felsefeyle birlikte ortadan kalkmıştır. Ki yine bu devlet, özel-tamamen paralı üniversitelerin kurulması için yasalar çıkarmış ve tasdikler vermiştir.

 

Doğaldır ki, ticarethane konumunda olan bu türden yükseköğrenim kurumlarına yönelik oluşturulan eğitim ve öğretim sistemi de, yine devletin kendi düzenine hizmet eden tarzda olacaktır.

 

Mevcut düzenin eğitim sisteminin temel amacı da ortaya çıkmaktadır. Yani nitelikli işgücü yetiştiren, düzene karşı çıkmayacak bir bilinçle donanmış; araştırmayan, düşünmeyen, sorgulamayan ve düzene kendini entegre edebilecek insanlar yetiştiren kurumlar olmalıdır üniversiteler. Daha ilk öğretimden başlayarak, yükseköğretim de dahil olmak üzere öğrencilere verilen eğitim de bu amaçlara hizmet etmektedir. Ve bu eğitimi de istediği gibi, hiç bir engelle karşılaşmadan verebilmesi için de her türden “alt yapısını hazırlamıştır.” Bunu hazırlamak zorundadır.(*)

 

Bu “altyapıyı” her gün bir yenisini ortaya koyduğu baskı zor yasalarıyla, örgütlenme hakkını ortadan kaldırmasıyla ve bunlara karşı mücadele edildiği noktada gösterdiği terörüyle hazırlanmıştır ve bu altyapıyı her geçen gün de geliştirmektedir.

 

Düzenin kendi çıkarları doğrultusunda olan, halkın hiçbir sorununa çözüm getirmeyen, üretimin sorunlarına çözüm getirmeyen, bilimi gerici hakim ideolojiye kurban eden eğitim sisteminin var olduğu günümüz üniversitelerinin tersine gerçek anlamda, halk için halkın yararına var olan üniver-sitelerdeki eğitimin nasıl olması gerektiğini kısaca belirtmek istiyoruz.

 

Üniversitelerdeki eğitim, en üst eğitimdir. Ve bu yanıyla uzmanlaşmış, bilimsel düşünebilme yeteneğine sahip araştırmacı insanlar yetiştirmeye hizmet etmelidir. Ayrıca ülkenin sosyo-politik yaşamına katkıda bulunabilmelidir. Yani ürettiği kültürle, yarattığı yeni değerlerle, oluşturduğu plan ve programlarla etkileyip katkı sunabilmelidir. Halk yararına, toplum yararına, insanın insanlaşması, insanın özgürleşmesi sürecine de katkıda bulunarak, yeni insanı, yaratacak bir eğitim anlayışına sahip olmalıdır üniversiteler.

 

Özerk-demokratik üniversitelerde ancak bu eğitim tarzı oluşturabileceği için de bugünden bağımsızlık-demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak, özerk-demokratik üniversite mücadelemizi, devrimci tarzda örgütlenerek, doğru bir mücadele ve eylem anlayışıyla kesintisiz sürdürebilmeliyiz.

 

Ülkemiz gerçekliğini; ekonomik- sosyo-siyasal şekillenişini göz ardı ederek, bugünden oluşturacağımız “halka dayanan bağımsız demokratik anayasalarla” devrimci halk iktidarında gerçek anlamıyla oluşturacağımız demokratik halk üniversitelerini-özerk demokratik üniversitelerimizi yaratacağız anlayışının sol gösterirken sağ vurmak olduğu, dahası sağcı-reformist bir anlayışa sahip olmaktan öteye geçmeyeceğini görmek gerekir.

 

Bu anlamda; siyasal mücadeleye bağlı olarak verilecek demokrasi mücadelesinin gelişmesi ve devrimci muhalefetin yükselmesiyle birlikte, fiili durumlar yaratılarak yasaların sınırları genişletilebilinir ya da kimi taleplerimiz kabul edilebilir.

 

Ülkemiz gerçekliğinde devrimci gençlik, özerk-demokratik üniversite mücadelesini bu tarz kavramış ve mücadelesini geçmişten bu yana bu doğru anlayışla sürdürmüş, bundan sonra da bu anlayışla sürdürecektir.

 

Özellikle günümüz koşullarında ülkemiz devrimci gençliğinin yükselterek sürdürmeye çalıştığı özerk-demokratik üniversite mücadelesini bastırmak için hiçbir biçimde üniversitelerin iradesini temsil etmeyen ve 12 Eylül faşist cuntasının öğrenci gençliğe yönelik olarak oluşturduğu YÖK’le eğitimi standartlaştırarak tek tip insanlar oluşturan ve mevcut yoz, çürümüş sisteme karşı çıkmayarak, kendi yanına yedekleyebilmek için eğitimi şöven ve gerici ideolojilerle yönlendiren düzene karşı verilecek olan devrimci mücadelede, toplumsal mücadelede olması gereken yeri alma bilinciyle öğrenci gençlik mücadelesini sürdürecektir. Çünkü bilmektedir ki, özerk-demokratik üniversite taleplerini hiçbir zaman tek başına vereceği, akademik-demokratik mücadeleyle kazanamayacaktır. Politik mücadeleyle diyalektik ilişki içinde olmayan akademik-demokratik mücadelenin düzen içi sınırları aşamayacağı ve ekonomist-reformist bir mantığın ürünü olduğu ve ülkemiz koşullarında kalıcı hiçbir hak alamayacağı, hiçbir yasayı değiştirip yerine yenisini koyamayacağı bilinciyle sürdürecektir öğrenci gençlik mücadelesini...

 

Burjuvazinin çizdiği yasal sınırları ret ederek, burjuvazi nezdinde yasallaşma sorunu olmadan, kendi meşrutiyetini halklar nezdinde vereceği mücadeleyle kazanabileceği bilinciyle sürdürecektir özerk-demokratik üniversite mücadelesini...

 

Geçmişte de, bugün de bu anlayışla mücadelesine önderlik eden/edecek olan, kendi öz örgütlenmesi olan DEV- GENÇ içinde örgütlenerek sürdürecektir özerk-demokratik üniversite mücadelesini...

 

12 Mart sonrası olsun, 12 Eylül öncesi dönemde olsun, sonrasında olsun DEV-GENÇ özerk-demokratik üniversite mücadelesinde göstermiş olduğu başarılar ve bizlere bırakmış olduğu mirası değerlendirerek bugün geçmişi de aşan, daha gelişmiş bir mücadele anlayışıyla sürdürmeliyiz mücadelemizi...

 

Bu noktada, bu gün bir kez daha yükseköğrenim gençliğinin sorunları ve genel taleplerini ortaya koymakta yarar görüyoruz.

 

Özerk-demokratik üniversite talebi çerçevesinde şekillenen taleplerimiz şunlardır ve talepler doğrultusunda da mücadelemizi sürdüreceğiz:

 

Bu mücadele içinde, özellikle mevcut eğitim sisteminin çarpıklığına karşı çıkarak, holdinglerin birer ticarethanesi konumuna getirilen üniversitelerdeki soyguna izin vermeyerek, devletin özelleştirme politikalarına karşı, bu politikalardan etkilenen toplumun diğer emekçi kesimleriyle de birleşerek mücadele etmeli ve harçların kaldırılmasını istemeliyiz.

 

- 12 Eylül faşist cuntasının ürünü olan ‘82 anayasasıyla oluşturulan ye her türlü örgütlenme hakkını elimizden alarak, şoven ve gerici hakim ideolojiyle şekillendirilmiş, tek tip, standartlaştırılmış öğrenci yaratmayı amaçlayan ve hiçbir biçimde üniversitelerin iradesini temsil etmeyecek bu eğitim kurumlarının kıskacı konumunda olan YÖK’e ve üniversiteler arası kurullara karşı mücadele ederek, YÖK’ün kaldırılmasını talep etmeliyiz.

 

- YÖK yasasıyla –öğrencilerin dernekleşmesi önünde- oluşturulan ve öğrencilerin iradesini temsil etmekten çok, iradenin güdümünde olan ÖTK kaldırılarak söz-karar ve örgütlenme hakkını kazanmak için mücadele edelim ve kendi derneklerimizi oluşturma yönünde adımlarımızı atarak, örgütlenmemiz önündeki engellerin kaldırılmasını isteyelim.

 

- Sosyal-kültürel ve sportif faaliyetlerimizi özgürce yapabilmenin önündeki tüm engellerin kalkması yönünde mücadele ederek, bunları özgürce, kendi denetimimizde yapabilmenin koşullarının okul idaresi tarafından oluşturulmasını isteyelim.

 

- Öğrencilerin beslenme sorunlarının çözümü için mücadele ederek, bir insanın ihtiyacı olacak miktardaki yemeğin ucuza çıkarılmasını isteyelim.

 

- Özgürce bilimsel araştırmaların yapılması için öğretim üyeleri ve araştırma görevlilerinin önlerine her türden engellerin ve baskı unsurunun kalkması için mücadele edelim. Bu noktada öğretim üyelerinin örgütlenmesini ve öğrenci dernekleriyle birlikte mücadele etmesini sağlayalım.

 

- Üniversitelerin ulusal baskı ve asimilasyona hizmet eden birer öğretim kurumu olmaması ve anadilde eğitim hakkı tanınması yönünde mücadele edelim.

 

Yükseköğrenim gençliğinin barınma sorununa çözüm getirilmesi ve yurtlardaki olumsuz koşulların giderilmesi yönünde mücadele ederek yurtlardaki baskı koşullarının kaldırılmasını isteyelim.

 

- Üniversitelere giriş sınavı kaldırılarak herkesin parasız eğitim yapabileceği kurumlar haline gelmesi için mücadele edelim.

 

- Üniversitelerdeki öğretim üyesi açığının giderilmesi ve öğrenim yapabilmek için gerekli teknik donanımın sağlanması yönünde mücadele edelim.

 

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız tüm bu talepler yönünde bugünden doğru-devrimci bir anlayışla mücadele ettiğimiz noktada, özerk-demokratik üniversite mücadelemizde belli yollar kat etmiş olacağız, bugünden elde ettiğimiz kazanımlarla da yarının demokratik halk üniversitesinin zeminini yaratmış olacağız.

 

Üniversitelerde “güvenlik’’ adına barındırılan ve idaresiyle işbirliği içinde okullarda konumlanan polis ve jandarmaların okullardan çekilmesi ve yine bu çerçevede oluşturulan özel güvenlik birimlerinin dağıtılması yönünde mücadele etmeliyiz.

 

Gençliğin haklı mücadelesini bastırmak ve kendisi açısından önemli bir devrimci potansiyeli yok etmek için, okullarda yuvalanmasına ve her türden “faaliyet” göstermesine izin verilen sivil faşistlere karşı mücadeleyi sürdürerek, bulunduğumuz tüm üniversitelerde yuvalanmış olan ve her biri yarının Çatlı’sı olabilecek potansiyele sahip bu insanlık suçu işleyen faşist çeteleri okullardan temizlemeliyiz.

 

Tüm bu taleplerden de anlaşılacağı gibi, öğrenci gençliğin sorunları, ülkemiz toplumsal koşullarının ve sorunlarının dışında bir olgu değildir ve sorunların nihai çözümü, toplumsal sorunların çözümü ile çakışmaktadır. Bu noktada toplumsal sorunların çözümüne yönelik devrimci politikaları oluşturan devrimci hareketin, toplumun her kesimine yönelik olduğu gibi gençlik kesimine yönelik olarak da gençliğin kendi örgütlenmesi olan DEV-GENÇ ve onun bu sorunların çözümüne yönelik oluşturduğu devrimci politikalarıyla ve bu politikaların gençlik kitlesi içinde yaşam bulup sahiplenilmesiyle çözüleceği bir gerçektir.

 

Bu bağlamda bizler açısından, DEV-GENÇ’liler açısından temel olan sorun, var olan örgütlenmemizle tüm gençliği kapsayacak tarzda örgütlenmek, mücadele etmektir. Emeğimizi, enerjimizi bu yönde sarf ettiğimiz noktada örgütlenmemizi geliştirip, yaygınlaştırabileceğiz, dolayısıyla da mücadelemizi de yükseltebileceğiz.

 

Bunları başardığımız noktada da yıllardır toplumsal mücadelede kendiliğindenliğin dışına taşmayan cılız hareketlenmelerin dışında, olması gereken yerimizi almada gecikmeyecek, tıpkı geçmişte olduğu gibi aydın, dinamik ve açık yönümüzle toplumun tüm kesimlerinin mücadelesinde birlikte olacak, ülkemiz politik gündeminde almamız gereken yeri alacak, ülkemiz devrimine nice yeni kadrolar yetiştirerek sürece alternatif yönetici kuşaklar yetiştirerek, yeniden oligarşinin korkulu rüyası olmaya devam edeceğiz.

 

(…)

 

Durulmuş diyenler göklere

 

durgun değil midir fırtına öncesi

 

Sokaklara yenilmiş diyenler

 

yenildiği görülmüş mü,

 

şafak vaktinin

 

Umut yenildi ise, demircilerin

 

dövdükleri nedir örslerde hala

 

Ve ilk yazda çatırdayan buzlara

 

ne demeli

 

Sözünü söyledi ise ırmaklar

 
 

YAŞASIN ÖZERK-DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE MÜCADELEMİZ!

 

YAŞASIN DEV-GENÇ

 
 

(*)Aksi halde bu kurumlarda, özgürce bilimin gelişmesine ve halkın yara¬rına araştıran, sorgulayan, düşünen insanların yetişmesine hizmet edecek eğitimin verilmesi demek, kendi sonunu da hazırlaması demek olacaktır ki, halkın devleti olmayan, mevcut sistemin bir kurumu olan devletin bunu yapması da ve mevcut devletten bizlerin de bunu beklemesi yaşadığımız ülkeyi ve ülke gerçeklerini görmediğimizi ortaya koyar.