Darbeler Emekçi Halka Karşıdır!

 

Emperyalizme, Oligarşiye ve Her Türlü Darbeye Karşı Örgütlenelim, Mücadele Edelim!

 
Devrimci Çözüm Dergisi- Haklıyız Kazanacağız!
 
 

26 Temmuz 2016

 

Ülkemiz dahil yeni-sömürge ülkelerin yaşadığı bir “klasik” olan darbe gerçekliğiyle emekçi halklarımız, 15 Temmuz 2016’da bir kez daha yüz yüze gelmiştir.

 

Toplumsal olay, olgu ve şeyleri doğru değerlendirip doğru sonuçlara ulaşabilmek için, olayların temel nedeni ortaya konulmalıdır. Bu temel nedeni bulabilmek için olayları görünen yanlarıyla değil, bütünlüklü olarak ele almak gerekmektedir.

 

Bu bağlamda 15 Temmuz’da yaşanan askeri darbeyi oluşturan koşulları ortaya koyarsak:

 

15 Temmuz’da yaşanan darbeyi Cemaat’in AKP’ye karşı yapmış olduğu bir darbe olarak göstermek gerçeğin iç yüzünü gizleme ve hedef şaşırtma çabasıdır. Bu darbe sürecini yaratan en önemli neden; ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesi ve bunun oligarşi içi çelişkileri keskinleştirerek çatışmaya dönüşmesidir.

 

Emperyalistlerin Ilımlı İslam temelinde oluşturdukları politikanın iflas etmesiyle Ortadoğu’da değişen konjonktürel dengeler, yeni bir süreci başlatacak politikaların ülkede hayata geçirilmesinin koşullarının yaratılmasını dayatmıştır. İşte bu koşulların yaratılması da askeri darbenin nedenlerinden birini oluşturmuştur.

 

Ortadoğu’da Ilımlı İslam politikalarında ısrarcı olan ve emperyalistlerin mevcut süreçteki politikalarıyla her açıdan (özellikle dış politikada) çelişen tek iktidar olarak kalan AKP/Erdoğan iktidarı, emperyalistler tarafından tıpkı Mısır’da M. Mursi’ye yapılan askeri darbede olduğu gibi aynı yol ve yöntemlerle tasfiye edilmek istenmiştir. Tarihin ironisidir ki; emperyalistler, geçmişte “iktidar ortağı” yaptığı Ilımlı İslamcılar (Gülen Cemaati) ve bugünkü “ortağı” olan bir kısım “ulusalcı askerleri” kullanarak bu darbeyi yapmıştır.

 

Yaşanan darbenin önemli bir diğer nedeni ise ABD ve Rus emperyalizminin, Ortadoğu’nun yeniden dizaynında etkili güç olma savaşıdır. Tam da bu nedenle, özellikle son süreçte Erdoğan’ın ABD ve AB’ye sözde rest çekerek, değişen dengeler sonucu Rusya ile ilişkileri geliştirmesi, ABD emperyalizmi eliyle kendisine yapılan darbenin, Rus istihbaratının kendisini erken uyarması sonucu önlenmiştir.

 

Ülkede mevcut süreçte güçlü bir devrimci örgütün ve mücadelesinin olmayışı, bu darbenin çok önemli bir diğer nedenidir.

 

Darbenin Darbeyle “Savuşturulması Çabaları!”

 

Emperyalizmin 3. bunalım döneminde yeni-sömürge olan ve sürekli faşizmle yönetilen ülkemiz, 15 Temmuz’a kadar olan süreçte de 12 Eylül darbesinin faşist yasalarıyla yönetilmekteydi. Çünkü ekonomik ve siyasi kriz sürekli derinleşiyor, oligarşi içi çelişkiler keskinleşiyor ve düzen, askeri ya da sivil darbelerle yeniden üretilerek ayağa kaldırılırken, faşizm kesintisiz sürdürülüyordu.

 

Bu bağlamda, ne yapılan askeri darbe ne de süregelen ve devam edecek olan sivil darbe olmayan demokrasiyi güçlendirmeyecektir. Aksine, her iki durumda da –yaşanan anti-demokratik uygulamalar da göstermektedir- açık faşizm giderek güçlendirilmekte, kurumsallaştırılmaktadır.

 

Emperyalist-kapitalist sistemin temel yasalarından biri de özellikle kendine bağımlı yeni-sömürge ülkelerde sermayenin yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini sağlamaktır. Bu çerçeveden baktığımızda ülkemiz darbe tarihleri bu “yasanın” dönem dönem darbelerle uygulamaya sokulduğunu göstermiştir. Bugün yaşanan darbe sürecinde de dağınık olan sermayenin (darbecilerin temsil ettiği kesime ait olan sermayenin), tıpkı geçmişte olduğu gibi hazırlanan yeni ekonomik politikalarla merkezileşmesi sağlanmaktadır.

 

Yaşanan her darbe, o ülkede, düzenin ve devletin yeniden yapılandırılma ihtiyacını doğurmaktadır. Yeni süreçte eski kurumlar ve kişiler tasfiye edilip, eskinin hatalarıyla sözde hesaplaşılıp demokratikleşme imajları çizilecek, yeni sürecin yeni aktörleri sahnedeki yerlerini alacaklardır. Tam da bu noktada mevcut iktidar (OHAL yasasıyla önünü düzleyerek devletin belli başlı kurumlarında) kendine tehlike gördüğü ve mevcut darbenin içinde yer alan (cemaatçi, tarikatçı ve bunlarla işbirliği halinde olan bir kısım ulusalcı) kadroları tasfiye etmektedir. Bunların yerine “yeni kadrolar” yerleştirilecektir. Ancak bu “yeni kadrolar”, 2008 ve sonrası tasfiye edilen kontr-gerillanın ulusalcı-Kemalist kadrolarından başkası olmayacaktır. Erdoğan ise burada, sadece bir figür olacaktır.

 

Erdoğan bu süreçte halkı arkasına almış “güçlü lider” gibi gösterilse de, özünde, köşeye sıkıştırılmış, “yeni bir darbe” tehdidiyle eli kolu bağlanmış bir durumdadır. Bunu aşmak için daha da pervasızlaşarak emekçi halklara karşı baskı ve terörü tırmandıracaktır. Darbe sonrası oluşan zeminde OHAL ile aldığı yetkilere rağmen, rejim değişikliği noktasında ise bir rol oynayamayacaktır.

 

Ekonomik ve siyasi krizin sürekliliği bizim gibi yeni-sömürge ülkelerde her zaman darbelere açık bir zemin yaratarak, devletin ve sistemin ilişki ve işleyişinin bozulup yeniden yapılandırılacağı gerçekliğini gözler önüne sermektedir.

 

Ne var ki, 15 Temmuz’da yaşanan darbe bir kez daha göstermiştir ki, devlet ve düzen tüm kurum ve kuruluşlarıyla güçsüz, işlevsiz ve koftur. Bu güçsüzlük-kofluk ne yeniden yapılandırmayla ne de “güçlü kadrolarla” giderilemeyecektir. Tam tersine bu durumun kendisi bile güçsüzlüğü daha fazla derinleştirecektir.

 

Darbeler Emekçi Halka Karşıdır!

 

Darbe oligarşinin krizine çare olamayacaktır. Askeri ya da sivil darbe öz olarak birbirinden farksızdır. (Mevcut süreçte her ikisinin yasası da 12 Eylül faşist cunta yasalarıdır.)

 

Faşist iktidar, 15 Temmuz darbe gecesi askeri darbeyi boşa çıkartmak için yanına almış olduğu halkı, mevcut süreçte de iktidarını ve düzeni kalıcı kılmak için demokrasicilik oyunuyla oyalamakta, yanında tutmaya çalışmaktadır. (Bugün dillerden düşürülmeyen demokrasi, bir avuç azınlığın demokrasisidir. Gerçek halk demokrasisiyle bir ilgisi yoktur.)

 

Oligarşinin kendi krizine çözüm olarak gördüğü darbeler, emekçi halklara karşıdır. Emekçi halkların sorunlarını çözme gücü de, amacı da yoktur. Tam tersine baskı ve sömürüyü arttırarak işsizliği, yoksulluğu ve açlığı derinleştirir. Bu nedenle, emekçi halklar sivil ya da askeri olsun hiçbir darbenin yanında yer almaz, karşısında dururlar.

 

Geçmişten bugüne yaşanan tüm faşist darbelerin karşısında yer alan Türkiye devrimci hareketinin mücadele pratiği, bugün de bize ve tüm emekçi halklara yol göstermektedir. Bu pratiği bugünden hayata geçirmenin yolu örgütlenmekten, sınıf mücadelesini yükseltmekten geçmektedir.

 

Düzenin kendi güçsüzlüğünü gizlediği “güçlü devlet” söyleminin bir demagojiden ibaret olduğu bu darbe sürecinde bir kez daha ortaya çıkmış ve saklanamayacak bir gerçek olduğu gözler önüne serilmiştir. Kendi bekasını sağlamaktan aciz bu köhnemiş devlet yapısının ve düzenin halklara vereceği hiçbir gelecek ve güvence yoktur. İnsanın insanca ve özgürce yaşamasının önünde engeldir.

 

Tüm bu engelleri aşmak, insanın insanca ve özgürce yaşamasını sağlamak için; emperyalizme, oligarşiye ve her türlü darbeye karşı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için örgütlenelim, mücadele edelim.