Kültür-Sanat

Devrimci Kültür-Devrimci Sanat İlişkisi (*)

 

(*Bu yazı ilk defa Aralık 1997 tarihli Devrimci Çözüm Dergisi’nin 10. sayısında yayımlanmıştır.)

 

Gerek doğa, gerekse toplumsal olaylar incelenir ve değerlendirilirken, sınıfsallığından ve tarihselliğinden koparmadan ele alınmalıdır. Bu durum olaylara ve olgulara bakış açısıdır, diyalektik bakış açısıdır. Yaşamın hareketliliğini görmeden, onun yarattığı ilişki, çelişki ve gelişmeleri kavrayıp doğru bir analizini yapmadan, doğru sentezlere ulaşmak mümkün değildir. Bu bağlamda var olan soruna olgu ve olaylara yönelik oluşturulacak yaklaşım, anlayış ya da politikalar ancak bu temelde doğru olarak kabul edilebilir.

 

Bu noktada kültür ve buna bağlı olarak sanatı da bu yaklaşımla ele almak gerekmektedir.

 

Geleceğin yeni toplumunu yeşertme mücadelesi içinde olanlar, bugünden o toplumun tüm ilişkilerini, bu ilişkilerin yarattığı kültürü, değerleri öncelikle kendilerinde örgütlemek zorundadırlar. Bugünden ilişkilerde belirtilen özellikleri gösteremiyorlarsa, geleceğin toplumuna da, kitlelere de taşıyamazlar. Her toplumun şekillenişi, o toplumda egemen olan sınıfın ideolojik yapılanması üzerinde gerçekleşir. Emekçi hakların iktidar mücadelesinde, kitlelere önderlik eden ve proletarya ideolojisiyle donanmış devrimci bir örgütlenmenin bugünden geleceğin kültürünü, sahip olduğu ideolojiye uygun tarzda, yaşamın tüm alanına, ilişkilerine hakim kılmak zorundadır.

 

Bugün mevcut olan kültür, yaşam biçimi, mevcut üretim ilişkilerinin, egemen sınıfın ideolojisi doğrultusunda şekillenmiş bir kültürdür. Yani yoz bir kültürdür. Yaşam biçiminin bu kültürle devamı, egemen sınıfın çıkarlarına, onların bekasına hizmet edecektir.

 

Kültür, bir üst yapı kurumudur. Geleneksel sosyolojik anlamı, kısaca toplumun yaşam şeklidir ve bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, gelenek ve görenekler, her türlü alışkanlıklar ve yetenekleri içine alır. Yaşanmış olan yaşanan kültürün özü, zihinsel bir süreç olmasıdır. İnsanların üretim ilişkileri içinde oluşan kendi yaşam deneyleriyle biçimlenmiştir. Ve onlar için, yaşam biçimlerinin bütününü meydana getirir. Bu noktada kültür, bilinçli şekilde seçim yapan ve deneylerin değerlendirilmesi üzerine belli bir ideoloji ile şekillenen bir yaşam biçimidir, etkinliktir.

 

Bu bağlamda mevcut düzenin oluşturduğu, kültürün içinde yer alan tüm öğeleri; ahlakı, hukuku, geleneği, göreneği, sanatı, bilgiyi, alışkanlıkları, yetenekleri, vs. sahip olduğumuz devrimci ideoloji temelinde yenilemek ve devrimcileştirmek gerekmektedir. Bu tüm toplumun devrimcileştirilmesi için gerekli bir koşuldur.

 

İnsanın insanlaşması mücadelesinde olanlar için, çok net olan bir durum vardır. Devrim, yalnızca mevcut sistemde ekonomik ve politik olarak düzenleme yapmak değildir. Bunlarla birlikte insansal ve zihinsel yaşamın tüm alanlarında niteliksel değişimi sağlamaktır. Yani insanın bilincinde kökten değişimler yaratabilmektir. Özcesi zihinsel yaşamını yeni temeller temelinde değiştirmek, kitlelerin bilincinde değişime değişimlere yol açarak, onlarda yüksek yaşama biçimlerini yaratabilmektir.

 

Bu anlamda yeninin, güzelin, iyinin yaratılması mücadelesinde olanlar, şimdiden yeni bir kültürün de yaratılmasının mücadelesini vermelidirler. Bugünden tüm ilişkilerimize hakim kılmamız gereken sosyalist kültür, elbette yoktan var olmayacaktır. Bunun inşası, mevcut düzenin bizde oluşturduğu kültürün gözden geçirilip değerlendirilmesiyle birlikte, geleceğin üretim ilişkisinin yaratmış olduğu insan ilişkilerinin, kolektif, paylaşımcı, yaratıcı, üretken, sahiplenici, sürekli devrimci ve bilimsel bakış açısıyla davranan, yenileyici, değiştirip dönüştürücü ilişkilerin hakim kılınıp benimsenmesi temelinde oluşturulacaktır. (bu arada belirtilmesi gereken bir durum da şudur: Mevcut kültürün toplumsal olarak gelişmeye katkıda bulunabilecek olumlu öğelerin, yeni kültüre oluşturacağı katkılarla birlikte ele alınması gerekmektedir.)

 

Geleceğin toplumunun kültürü, tüm kapsayacak evrensel bir kültürdür. Elbette ki yaşanılan toplumun kendi özgün kültürünün üzerinde şekillenecek ve bu özgün kültürü de kapsayacak nitelikte bir evrenselliğe sahip olacaktır.

 

Yeni bir toplum, ancak bu toplumsal yapıya denk düşen yeni insanlarla yaratılabilir ve kalıcı olur. Kendini sürekli aşan, yüreği insan ve halk sevgisiyle dolu, insani değerleri önemseyen, manevi değerleri güçlü, devrimciliği öncelikle kendisinde örgütleyebilmiş insanlardır “yeni insan”. Şu bir gerçektir ki, yeni insan, yeni bir kültürle, yeni toplumsal ilişkilerle yaratılabilir. Devrimci mücadeleyi, insanın insanlaşması mücadelesini sonuna kadar, kararlı bir tarzda nihai hedefine ulaştıracak olan, ancak yeni insanların oluşturduğu, halkla bütünleşmiş devrimci bir örgütlenmedir.

 

Bu noktadan hareketle yeni insan, yeni bir kültür ve bu kültürün oluşmasında önemli bir bileşen olan devrimci sanata bakış ve onun işlevini kavramak durumundayız.

 

Dünyayı, gerçekliği kavramada özel bir biçimdir sanat. Gerçekliğin, düşüncelerin estetik bir tarzda verilerek kavratılmasıyla birlikte insanın duygularını insani yapmaya, insanın doğasının özüne, zenginliğine uygun insani duygular yaratmaya ve geliştirmeye yöneliktir sanat.

 

Devrimci sanatın işlevi iki yönlüdür. Birincisi; bugün düzene karşı verilen devrimci mücadelenin bir parçası olmasıdır. Bu noktada devrimci sanat topluma, düzene karşı olması temelinde duygu ve düşünceler oluşturmalı, bununla birlikte birleştirici ve bütünleştirici (düzene karşı) bir işlev görmelidir. Ayrıca devrim mücadelesini kitlelere ve topluma da yansıtabilmelidir.

 

Yine yukarıda saydığımız işlevlerine bağlı olarak, mevcut düzenin insanlarda yaratmış olduğu yabancılaşmaya, sevgisizliğe karşı, insanlar arasındaki olumsuz ilişkileri giderici yapıtlar konu edinmeli, parçalanmış manevi değerleri yeniden oluşturmaya yönelmeli, yani bireysel tutkulardan, bencilliklerden arınmış, hırs ve rekabeti ortadan kaldıracak duygu ve düşünceleri işleyen yapıtlar da devrimci sanatın ürünleri olmalıdır.

 

Düzenin tüm pisliklerine ve iğrençliklerine karşı, insani ilişkileri ve toplumsal değerleri ayakta tutan, onları mücadeleyle zenginleştirerek geleceğe taşıyan yeni bir yaşam biçiminin ifadesi olan devrimci yaşam da devrimci sanatın işlediği konulardan olmalıdır, bunu halka yansıtabilmelidir.

 

Devrimci sanatın ikinci işlevi ise şudur: Devrimci mücadeleyi yansıtan ve bu noktada kitlelerin duygu ve düşüncelerine hitap ederek birleştirici, bütünleştirici özelliğe sahip olan devrimci sanatın işlevi bununla bilmemektedir. Bugünden çok farklı olacak geleceğin toplumunun kültürünün bir parçası olan sanatı da bugünden temsil edebilmeli ve yansıtabilmelidir. Geleceğin toplumunun gelişkin insanına, insansal ve zihinsel yaşamın tüm alanlarında niteliksel değişimleri yaşamış olan yeni insana da hitap edebilmelidir.

 

Devrimci sanatın, sürekli gelişmede sınır tanımayan ve yetinmezlik içinde olan insanın güzelliğe ulaşmasında önemli bir işlevi de olmalıdır.

 

Özet olarak, devrimci sanatın iki ana işlevi vardır, Birincisi devrimci mücadelenin güzelliklerine ulaştırması yönünde duygu ve düşünce oluşturması, ikincisi ise bu mücadelenin ortaya çıkardığı bilinçli insana, yarının insanını daha da ileriye, evrenselliğe taşıyacak değerlerin güzelliğine ulaştırması ve hitap edebilmesidir.

 

Geleceğin toplumunu kurma mücadelesi veren ve o toplumun kültürünü benimsemiş ilişkiler yaratmada önemli misyonu olan devrimci sanat, bu işlevlerini yaşama geçirttiği oranda gerçek niteliğine kavuşacaktır.