Devrimci Çözüm Dergisi- Haklıyız Kazanacağız!
 

GELECEK SOSYALİZMİN OLACAK

 

27 Aralık 2019

 

Uzunca bir aradan sonra merhaba. 2019 yılını geride bırakıp, yeni bir yılı, 2020 yılını karşıladığımız şu günlerde geçmişte olduğu gibi bugün ve yarın da insanın insanlaşması, insanın özgürce yaşamasının adı olan sosyalizmin, halkların tek kurtuluş yolu olduğu ve bunun gerçekleşme umudunun hiçbir zaman tükenmediği-tükenmeyeceği gerçeğiyle yeni bir yılı karşılıyoruz.

 

Bu “umudu” sürekli kılan bir unsur da emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu yozluk, çürümüşlük ve tarihsel olarak tükenmişliğidir. Sistem kendini yeniden üretebilmek için uygulamaya soktuğu ekonomik ve siyasi politikalarla konjonktürel olarak dünya ölçeğinde bir “Ortaçağ” gericiliği ve karanlığı yaratmıştır. Bu durum sistemin bir bütün olarak içine girdiği derin krizden bağımsız ele alınamaz.

 

Sistemin mevcut krizini aşmak için kullandığı temel yöntem savaştır. (Emperyalizmin üçüncü bunalım döneminde ise bu savaşlar bölgesel işgaller ve düşük yoğunluklu savaş biçimindedir.) Savaş ve işgal politikalarının yanında ayrıca kendine bağımlı yeni-sömürge ülkelerde mevcut iktidarları darbe ve benzer yöntemlerle alaşağı ederek gerici-faşist işbirlikçilerini iktidara taşımaktadır.

 

Dünya ölçeğinde yaşanan bu krizin faturası her zaman olduğu gibi mevcut süreçte de halklara açlık, yoksulluk, işsizlik, baskı ve zulüm olarak çıkartılmaktadır. Tüm bu saldırılara karşı halklar tepkisiz kalmamakta, kendilerine dayatılan insanlık dışı yaşamı reddetmektedirler.

 

Geçtiğimiz aylarda birçok ülkede başlayan protestolar tam da bu saldırılara karşı cevap niteliğindedir. Lübnan’dan Şili’ye, Bolivya’dan Irak’a, İran’dan Kolombiya’ya, Hong Kong’dan Ekvador’a hatta emperyalist bir ülke olan Fransa’ya kadar kitlelerin ortaya koyduğu tepkiler bunun açık örneğidir.

 

Burada bir parantez açma gereği duymaktayız; tüm bu protesto ve eylemlerin niteliğini Marksist-Leninist bakış açısıyla değerlendirmek zorundayız. Kaba materyalist bir anlayışla bu tepkilere farklı anlamlar yüklemek doğru değildir. Geçmişte “Arap Baharı” diyerek emperyalizmin işgal ve savaş politikalarına “soldan bakarak”(!) “halkların devrimci mücadelesi” biçiminde değerlendiren ve “selamlayan” ülkemiz solunun durumu buna acı bir örnektir.

 

Nitekim bu tepkilerin hemen hemen hiçbiri örgütlü ve iradi bir biçimde ortaya çıkmamıştır. Kendiliğindenci bir biçimde ortaya çıkan bu eylemlilikler sınıfsal olarak çoğunlukla emekçi halklara dayansa da devrimci bir önderlikten yoksun gelişmiştir. Tam da bu durum özellikle ABD emperyalizminin işine gelerek O’na müdahale-yönlendirme imkanı vermiştir; protestoların yönünü değiştirerek Ortadoğu ve Latin Amerika’da uyguladığı-uygulayacağı politikaların aracı haline getirmiştir.

 

Devrim ve Sosyalizm Umudunu Örgütlenme ve Mücadeleyle Çoğaltacağız

 

Sosyalist sistemin fiilen çözülmesiyle beraber oluşturulan Yeni Dünya Düzeni’nin iflasıyla devreye sokulan politikaların Ortadoğu ve ülkemize yansıması ise “Ilımlı İslam Politikaları” olmuştur. Bu politikalar devletin ve düzenin bekası için, derinleşen krize çare olabilmesi için gerici ve faşist karakterli AKP’nin iktidara getirilmesiyle somutlaşmıştır.

 

Tüm yeni-sömürgelerde olduğu gibi ülkemizde de krizin faturası ekonomik ve siyasi olarak halkımıza çıkartılmıştır. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı, zamlar, hak gaspları, sendikasızlaştırma, paralı hale getirilen eğitim, sağlık vb. en temel insani haklar yok edilerek açlık ve sefalet dayatılmıştır. Bununla birlikte eğitimden sağlığa, adaletten siyasete, kültürden ahlaka kadar dini de kullanarak yaşamın her alanında “Ortaçağ” gericiliği hakim kılınmıştır.

 

Bu sömürü ve baskı politikalarını yaşama geçirebilmek için bir bütün olarak devletin tüm kurumları buna uygun dizayn edilmiştir. Sürekli faşizmle yönetilen ülkemizde özellikle 15 Temmuz dinci-gerici darbe girişiminden sonra uygulanan yasalarla (OHAL, KHK) ve değiştirilen rejimle birlikte (tek adam yönetimiyle) faşizm açık hale getirilmiştir. Kurumsallaşan açık faşizm en küçük hak alma mücadelesini dahi baskı, işkence ve tutuklamalarla bastırmaktadır.

 

Oligarşi içi çelişkilerin-çatışmaların had safhada olduğu, krizin daha da derinleştiği mevcut süreçte, tek adam rejimiyle faşizmin kurumsallaşması krizi aşmanın bir yöntemi olarak yaşama geçirilmiştir. Ancak tek adam rejimi krize çare olmak yerine daha da derinleştirerek halktaki memnuniyetsizliği çoğaltmıştır. (Yerel seçim sonuçları bu memnuniyetsizliğin dışa vurumudur.)

 

Tüm bunlara rağmen AKP’nin hala iktidarda olmasının nedeni ise; Kuzey Afrika, Ortadoğu vd. işgal ettiği yerlerde yenilen ve umduğunu bulamayarak “Ilımlı İslam Politika”sını terk etmek zorunda kalan ABD emperyalizminin, diğer emperyalist ülkelerle yaşadığı derin çelişkilerden kaynaklı Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) yürütücülüğü görevini verdiği AKP’yi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam etmesidir.

 

Artan açlığa ve yoksulluğa, kurumsallaşan faşizmin saldırılarına rağmen diğer birçok ülkede benzer nedenlerle başlayan tepki ve protestoların ülkemiz gerçekliğinde yaşanmamasının en önemli nedeni halkın tepkisini açığa çıkaramamasıdır; açık faşizan baskılar ve devlet korkusu, kendi iç dinamiğiyle gelişen bir mücadele geleneğinin olmaması, düzenin bekası için araç haline getirilen dinin yoğun etkisi (şükürcülük anlayışı ve yaratılan sadaka toplumu olma özelliği), elde edemese de düzenin sunduğu olanaklar ve “nimetler”, sistemin ideolojik (siyasi, ahlaki, kültür-sanat, eğitim anlayışı, medya araçları, vd.) saldırıları, oligarşi ile halkın memnuniyetsizliği ve tepkileri arasında bir suni denge oluşturmaktadır. Objektif koşulların her bakımdan uygunluğuna rağmen sübjektif koşulların yetersizliği de bu durumun güçlenmesine neden olmaktadır.

 

Dünya devrim tarihinde yaşanan gerici süreçlerin bir benzeri olan bu süreçte de yetersizlikleri aşma dinamiği tıpkı tarihimizde olduğu gibi yine devrimci harekettedir. Marksizmi-Leninizmi rehber edinerek, devrimci iradeyi güçlendirerek bugün yaşanan yenilgi ve tasfiyecilik sürecinden kendi dinamiklerimizle, kendimizi yeniden üreterek çıkacağımız bilinciyle hareket edebilmek ve sürecin görev ve sorumluluklarını layıkıyla yerine getirebilmektedir. Devrim ve sosyalizm umudunu, devrimcilere olan güveni halklara taşıyacak, örgütlenme ve mücadeleyle çoğaltacak olan yine biziz.

 

Zorlu olan bu görev ve sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde geleceğimizi kazanmamızın önünde hiçbir şey bize engel olamaz. Yeni yılda da bu umut, inanç ve bilinçle hareket edecek, faşizmin tüm saldırılarını boşa çıkartacak, devrim ve sosyalizm mücadelesini yükselteceğiz.

 

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz!

 

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!

 

Haklıyız Kazanacağız!